6 Şubat ve sonrasında yaşanan depremlerin üzerinden geçen zamana rağmen bölgede çiftçilik ve besicilik yapan köylülerin sorunları devam ediyor. Tarım ve Orman Bakanlığı ne yazık ki kapsamlı ve yeterli bir destekleme mekanizması oluşturmadı. Depremde zarar gören köylüler kaderine terk edildi.
Yıkılan ahırlar ve ağıllar altında kalan hayvanlar, yemler, gübreler ve tohumların kurtarılmasına geç kalındı. Üretim araçları ciddi hasar aldığı halde gerekli miktarda yardım alamamış çok sayıda köy mevcut. Tedarik zincirleri ciddi hasar aldı. Yem, gübre ve elektrik sorunları yaşandı. Bu arada küçük ve büyük ölçekli “fırsatçılık” türedi. Besiciler yeterli yeme ulaşamadığından hayvanlarını çok düşük fiyata satmak durumunda kaldılar.
Başka bir kriz ise süt üreticilerinin sütü satma sürecinde yaşandı. Bölgede süt toplayan orta ölçekli işletmeler ağır hasar görerek işlemez hale geldi. Böylece süt üreticileri büyük bir çıkmaza sürüklendi. Zaten yem bulma konusunda yaşanan zorluktan kaynaklı hayvanların yetersiz beslenmesi süt veriminde bir düşüş yaratmıştı. Deprem sonrası ilk günlerde toplanan sütler komşulara vs. dağıtılarak bir çözüm arandı. Burada Damızlık Hayvan Yetiştiricileri Birliği’nin Tarım ve Orman Bakanlığı ile ortak bir çalışma yürüterek kapsamlı bir desteklemeye gitmesi gerekiyordu. Ancak Bakanlık ve Birlik, desteklemeleri hem sınırlı tuttu, hem de yarıya yakını kayıtsız olan köylülerin desteklemelerden faydalanamayacağı bir yol izledi.
Tedarik zincirlerini onarmak için çeşitli yollar izlenmekte. Gönüllü ağları ürünler ucuza satılmasın ve köylüler tarımı terk etmesin diye kendi imkanlarıyla tedarik zincirleri örgütlüyor. Bölge dışından gelen belediyeler, kendi tedarik ve kooperatif ağlarıyla mekanizma kurma çabasında. Bu süreçlerin kâr amacı gütmeden ve köylülerin de sürece katılması sağlanarak gerçekleşmesini önemsiyoruz.
Damızlık Birliği, süreci kendi kontrolünde organize etmek isteyerek pek çok yerde çalışmaların gelişimini kısıtladı. Ancak elinde yeterli ekipman, eleman, süt tankı vs. sahip olmadığı için vaat ettiği şeyi gerçekleştiremedi. Pek çok yerde bir yerel iktidar aparatı olarak çalıştığını bildiğimiz Birlik burada da üreticileri oyaladı ve sonunda SÜTAŞ lehine süreçten çekildi. Böylece üreticiler süt tekellerinden biri olan SÜTAŞ ile baş başa kaldılar.
Özellikle Hatay ilçelerinde şahit olduğumuz durum, SÜTAŞ’ın giderek süt alımı konusunda tekelleşmeye doğru gittiğidir. SÜTAŞ bölgedeki tedarik zincirini onarma konusunda fırsatçılık yaparak sütleri neredeyse maliyet fiyatına (litresi 10TL- Ulusal Süt Konseyinin maliyet hesabı 9,83 TL’dir) hem de 6 hafta sonra bedelleri ödemek üzere alacak şekilde bir tedarik mekanizması kurmuştur. Sütleri elinde kalan çaresiz köylüler de bu mekanizmaya tamah etmek zorunda kalmıştır. Dolayısıyla, daha önce büyük oranda yerel-bölgesel firmaların aktif olduğu süt tedarik zinciri, Hatay genelinde yeni dönemde ulusal bir tekelin hakimiyetine geçmeye başlamıştır.
Böylece SÜTAŞ daha önce alım yapmadığı bir bölgeden alım yapmaya başlamış oldu. En yakın tesisi 650 km mesafedeki Bingöl’de olan firmanın, muhtemelen bölgede faaliyet yürütmeye dair özel bir istek ve çabası da olmadan operasyonun başına getirilmesi, mevcutta içinde yaşadığımız ve şahit olduğumuz şirketleşen tarım-gıda sisteminin deprem durumunda nasıl bir anlayışla çalıştığını da gösteriyor. Bakanlık ve Birlik kendi sorumluluğunu maskeleyecek şekilde, plansız ve hazırlıksız olarak süt tedariğinde tekelleşmenin önünü açıyor. Şirketleşen bir tedarik zincirinin bundan daha fazlasını çiftçilere de tüketicilere sunamayacağı açıktır.
Hatay genelinde sütünden peynir yapan, yerel pazara ürününü getiren küçük ölçekli üretim biçiminin önümüzdeki dönemde ulusal pazara yönelik, şirketleşmiş yapıda çalışacağı öngörülebilir. Böylece köylünün küçük ölçekli hayvancılık yapma pratiği ortadan kalkacak, deprem öncesi geleneksel-mevcut pazar ilişkileri tasfiye olacak, şirketlere bağlı bir çiftçilik dinamiği bölge çapında yerleşiklik kazanacaktır.
Elbette deprem sonrası atılabilecek adımlar bunun önüne geçebilirdi. Köylülerin üretme, ürünlerini işleyebilme, doğru tedarik mekanizmasıyla ürünleri ulaştırma ihtimali başta Bakanlık ve Birlik olmak üzere, eldeki güç ve imkanlarla sağlanabilirdi. Örneğin, Et ve Süt Kurumunun Türkiye’nin farklı bölgelerine yayılmış 15 kombinasından 1 tanesi olan ve Bingöl ile aynı mesafedeki Yozgat’ta bulunan süt işletmesi olan SEK, SÜTAŞ yerine devreye sokulabilirdi. Bunun yerine, şirketlerin daha fazla kâr edeceği, çeşitli kurumlarda bir takım imtiyaz ve konumların korunacağı bir mekanizmayı tercih ettiler. Tarım emekçileri olarak bu terk edilmişliği unutmayacağız.
Bölgede kurmaya çalıştığımız dayanışma ağında, köylülerin ihtiyaç duydukları tohum, fide, tarım aleti gibi süreçlerde imkanlarımızla katkı sunacağız. Bu amaçla şimdiye kadar oluşturduğumuz fide destek ağını güçlendireceğiz. Köylülerin ürünlerinin hakkıyla satılması için oluşan mekanizmalara gerekli kamuoyu baskısını oluşturacağız. Net bir şekilde söylemek gerekir ki, deprem öncesi olduğu gibi deprem sonrasında da köylülerin ancak bir araya geldikleri, ortak çıkarlar etrafında birleştikleri zaman aracılara, tefecilere, şirketlere karşı emeklerini savunmak mümkün olacak. Deprem sonrası şirketlerin insafına terk edilmiş köylülerin bir araya gelmesi ve emeklerine, haklarına, yaşamlarına sahip çıkması için elimizden gelen desteği sunacağız.