KENAN YEŞİL / YENİGÜN / ÖZEL HABER – Türkiye’nin birçok bölgesinde, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nde milyonlar meydanlara çıkmaya hazırlanırken, binlerce mevsimlik tarım işçisi tarlalarda çalışmaya devam edecek. Nisan-mayıs aylarında Ege ve Akdeniz’de tarımsal faaliyetlerin başlamasıyla birlikte bu bölgelere yönelik mevsimlik tarım işçisi göçü sürüyor. Şanlıurfa, Adıyaman, Diyarbakır ve Hakkâri gibi illerden Ege’nin ovalarına uzanan binlerce kilometrelik yolculuk sonunda emekçiler, sağlıksız yaşam koşulları ve hijyen sorunlarıyla karşı karşıya oldukları çadır kentlere yerleşiyor. Mevsimlik tarım işçileri, bu zorlu göç sürecinde ya da gittikleri bölgelerde yaşanan kazalar nedeniyle hayatlarını kaybedebiliyor. Sabahın erken saatlerinde tarlalara gitmek üzere yola çıkan işçiler, sosyal güvenceden yoksun, asgari ücretin altında, uzun ve zorlu mesailerde çalışıyor. 1 Mayıs’ın simgelediği haklara ise hâlâ ulaşamıyorlar.
Tarlada emekleri, çadırda hayatları sömürülüyor
Mevsimlik tarım işçilerinin çalışma, barınma ve ulaşım koşullarında olumlu bir değişiklik olmadığını belirten Tarım-Sen Genel Başkanı Umut Kocagöz, hijyenin sağlanmadığı çadırlarda, iş sağlığı ve güvenliği olmaksızın, sigortasız ve asgari ücretin altında günlük yevmiyelerle çalıştıklarını ifade etti. Kocagöz, “Ege Bölgesi’ne çalışmak için gelen mevsimlik tarım işçileri, kötü koşullardaki çadır kentlerde yaşam mücadelesi veriyor. Yetersiz araçlarla can güvenliğinden yoksun ulaşım süreçleri yaşıyorlar. Düşük ücretlerle, sigortasız çalışıyorlar. Geçinebilmek için sadece 15 yaş üstü değil, çocuk yaştaki bireyler de tarlada çalışmak zorunda kalıyor. Bu durum, işçilerin tercihinden değil; yoksulluğa mahkûm edilen yaşam koşullarından kaynaklanıyor. Ücretleri ise ‘patron’ ya da ‘dayıbaşı’ denilen kişiler belirliyor; emekçilerin söz hakkı olmuyor. Sigortasızlığın yaygın olduğu bu alanda, iş sağlığı ve güvenliğinden söz etmek mümkün değil. Mevsimlik tarım işçiliği tamamen güvencesiz, sigortasız ve esnek çalışma biçimlerine dayanıyor. Devletin gözetiminde sürdürülen bir sistemle karşı karşıyayız. Bu sistem içinde işçiler çaresizlik nedeniyle bu koşullara mahkûm kalıyor. Ülkemizde işçi ölümlerinin en çok yaşandığı alanlardan biri tarım sektörüdür. İşçiler, hem uzun yolculuklarda hem de tarlaya giderken geçirdikleri kazalarda hayatlarını kaybediyor.” dedi.
Ekmeğin peşinde binlerce kilometrelik mevsimlik göç
Tarım işçilerinin göç sürecine değinen Kocagöz, binlerce kilometre süren zorlu yolculuklarla emek ve ekmek peşinde olduklarını belirtip, “Adıyaman, Urfa, Diyarbakır, Hakkâri gibi illerden Türkiye’nin dört bir yanına mevsimlik işçiler göç ediyor. Yaz aylarında Karadeniz’de fındık, sonbaharda İç Anadolu’da patates ve soğan hasadına gidiyorlar. ‘Mevsimlik’ denmesinin nedeni bu; sezon neredeyse, işçi oraya gidiyor. Bu dönemde Ege Bölgesi yoğun göç alıyor çünkü tarımsal faaliyetler artıyor. İşçilerin büyük çoğunluğu yılın 7-8 ayını memleketlerinden uzakta geçiriyor. Genellikle ailecek göç ettikleri için kalabalık topluluklar oluşuyor.” diye konuştu.
1 Mayıs’ın unutulan yüzü: Çocuklar okulda değil, tarlada
Mevsimlik tarım işçiliği, çocuk işçiliği ve eğitimden uzaklaşma gibi sorunlara da neden oluyor. Aileleriyle birlikte göç eden çocuklar eğitimden kopuyor, tarlada ya da çadırda çalışıyor. Umut Kocagöz durumu şöyle anlattı: “Çocuk işçiler tarlalarda çalışıyor. Aile yapısı ve yaşam kültürü bunda etkili. Nisan-mayıs aylarında başlayan göçle birlikte aileler çocuklarını da yanlarında götürüyor. Maddi ihtiyaçlar nedeniyle çocuklar okula değil, tarlaya gidiyor. Ya da çadırlarda ev işleriyle uğraşıyorlar. Mevsimlik işçiliğin yapısal sorunlarından biri çocuk işçiliktir. Bu sistem devam ettikçe çocuk işçiliğini engellemek çok zor. 5 yaşından beri tarlada büyümüş bireyler var. 40 yaşındaki bir işçinin 35 yılı tarlada geçmiş oluyor. Bu bir geçim biçimi değil; kuşaktan kuşağa aktarılan bir yaşam biçimi. Sezon bitince çocuklar okula dönse de okulun onlara bir gelecek sunmadığını düşünüyorlar ve aidiyet kurmakta zorlanıyorlar.”
Tarlada ve çadırda kadınlar iki kat emekçi
Mevsimlik işçilerin en görünmeyen yükünü kadınlar taşıyor. Kadınlar, erkeklerle aynı işi yapmalarına rağmen daha düşük ücret alıyor, tarladaki işin ardından çadırda da evin tüm sorumluluğunu üstleniyor. Uyumadıkları her dakika çalışmak zorunda kalan kadın emekçiler, zaman zaman baskı ve şiddete maruz kalabiliyor. Kadın mevsimlik emekçilerin yaşam ve çalışma koşullarını anlatan Kocagöz, “Kadın işçiler sabah tarlaya gidiyor, çocuklarla ilgileniyor, yemek, hijyen, temizlik gibi tüm işleri yapıyor. Neredeyse uyumadıkları her dakikayı çalışarak geçiriyorlar. Ancak bu emek çoğu zaman görünmüyor. Üstelik kadınlar, erkeklere kıyasla daha düşük ücret alıyor. Çadırdaki emek zaten ücretlendirilmiş değil. Hem daha çok çalışıyorlar hem daha az kazanıyorlar. Aile içinde baskıya, hatta zaman zaman şiddete maruz kalabiliyorlar. Kadınların hem tarlada hem çadırda üzerlerine yüklenen iş yükü oldukça ağır.” diye konuştu.
Tarım işçileri 1 Mayıs’ta alanlarda değil, tarlalarda
Mevsimlik tarım işçileri, 1 Mayıs gibi günlere çoğu zaman fiilen katılamıyor. Ücret mekanizmaları onları çalışmaya zorluyor. Tarım-Sen olarak 1 Mayıs’ta işçilerin sesini duyurmaya çalıştıklarını belirten Kocagöz, şöyle konuştu: “Mevsimlik tarım işçileri 1 Mayıs’ta tarlalarda. Çalışmaya mecbur bırakılıyorlar. İzin alabilen ya da o gün çalışmayan işçilerle birlikte alanda olsak da çoğu gelemiyor. Tarım işçileri; hakları, hayatları, aileleri ve gelecekleri için mücadele etmedikçe, bir araya gelip örgütlenmedikçe, mevcut tablonun değişmesi mümkün değil. Tarım kârlı bir alan ve bu işin egemenleri kendi rızalarıyla ‘yaşanabilir bir ücret sunalım’ gibi düşünceleri yok. İşçiler talep ederse mümkün olabilir.”
Kaynak: https://www.gazeteyenigun.com.tr/haber/24777133/tarlanin-sessiz-cigligi-1-mayisa-uzak-binlerce-hayat